dini sohbetler sohbet elektronik sigara islami sohbetler islami sohbet baskılı poşet baskılı poşet emlak seviye 5 su böreği sipariş galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı dijital pazarlama ajansı
TÜRKİYE'NİN DOĞU AKDENİZ'DE MÜNHASIR EKONOMİK...
MÜSTAFİ AMİRAL DOÇ. DR CİHAT YAYCI

MÜSTAFİ AMİRAL DOÇ. DR CİHAT YAYCI

TÜRKİYE'NİN DOĞU AKDENİZ'DE MÜNHASIR EKONOMİK BÖLGESİ HARİTASI NASIL OLMALIDIR?

01 Aralık 2021 - 00:26 - Güncelleme: 31 Aralık 2021 - 17:07

Özellikle son yirmi yıllık dönemde Doğu Akdeniz’de GKRY’nin Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilanı ve imzaladığı sınırlandırma antlaşmaları nedeniyle bir deniz yetki alanları paylaşımı mücadelesi ve karmaşası yaşanmaktadır. Bu noktada Doğu Akdeniz deniz yetki alanları sınırlandırmasına ilişkin olarak Türkiye tarafından deniz yetki alanları (MEB dahil) sınırlandırması yapılacak ilgili kıyıdaş devletlerin doğru tespit edilip edilmediği, ilgili kıyıdaş devletlerin doğru tespiti ile Türkiye’nin sahip olması gereken deniz yetki alanı haritasının doğru şekilde ortaya konmasının gelecek Türk nesillerinin menfaatleri açısından çok ama çok önemli olduğu belirtilmelidir.

​Türkiye, 2003 yılından itibaren Libya ile Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma Mutabakat Muhtırasının imzalanma sürecinin hemen öncesine kadar maalesef ki resmi olarak Doğu Akdeniz’de sadece Mısır ve KKTC ile karşılıklı kıyıları olduğunu düşünüyordu. Bu da maalesef haritayı doğru okuyamamak, deniz yetki alanları sınırlandırma tekniklerini bilen uzmanlarımızın olmamasından kaynaklanıyordu. Türkiye’de ilgili kişiler dünya haritasına iki boyutlu bakmışlar, Türkiye’yi doğu batı ekseninde uzanan bir ülke gibi görmüşler ve haritaya bir A-4 kağıt boyutunda bakmışlardı. Bu hatalı ve eksik bilgiden kaynaklanan görüşleri fark ederek 2010 ve 2011 yıllarında yazdığım bilimsel makaleler ile Türkiye’nin dünya üzerinde doğu-batı ekseninde düz olarak değil de kuzeydoğu-güneybatı ekseninde eğimli olarak yer aldığını, deniz yetki alanları sınırlandırma antlaşmalarında sadece düşey hatlar değil 360 derecelik çevrede diyagonal hatların da kullanılmasını gerektiğini ifade etmiştim.

Zira Güney Kıbrıs Rum Yönetimi; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye’nin haklarını yok sayarak, Avrupa Birliği’nin desteğini de alarak 2 Nisan 2004’te “Kıbrıs Cumhuriyeti” adına 21 Mart 2003 tarihinden geçerli olmak üzere münhasır ekonomik bölge ilanında bulunmuş, 17Şubat 2003 tarihinde Mısır ile 17 Ocak 2007 tarihinde Lübnan ile, 17 Aralık 2010 tarihinde İsrail ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlandırma antlaşması imzalamıştır. GKRY’nin Lübnan ile imzaladığı anlaşma Türkiye’nin girişimleri neticesinde Lübnan iç hukukunda henüz onaylanmamıştır. Ayrıca, GKRY’nin Suriye ile sınırlandırma antlaşması müzakereleri yürüttüğüne ve Libya ile bir sınırlandırma antlaşması yapma arayışı içerinde olduğuna dair bilgiler açık kaynaklarda mevcuttur. Aslında GKRY MEB ilan ederken ve sınırlandırma antlaşmaları imzalarken, Türkiye’nin aksine, düşey hatların yanı sıra diyagonal hatlar da kullanmış, böylelikle hem karşılıklı sınırlandırma antlaşması imzalayacağı ilgili kıyıdaş devlet sayısını, hem de deniz yetki alanını artırmıştır. 

Şayet GKRY de Türkiye gibi düşey hatlar kullanmış olsaydı sadece Mısır ve kısmen İsrail ile deniz yetki alanı sınırlandırma antlaşması imzalayabilecek ve şimdi iddia ettiği deniz yetki alanının ancak 1/3’ünden çok daha azına sahip olabilecekti.
Halbuki, 0-180º istikametinde sadece boylamları dikkate alarak dikey hatların kullanılması, yer küre haritasına hiçbir eğim yokmuş gibi iki boyutlu bakılmasından kaynaklanan ciddi bir eksikliktir. Bu durumda sadece kuzey-güney ya da doğu batı hattında ilgili kıyı ve kıyıdaş devlet tespit edilebilmektedir. Aslında ülkemiz, 0-180 hattında değil, güneybatı-kuzeydoğu ekseninde yer almaktadır.

Bu bağlamda, Türkiye’nin güneydoğu ve güneybatı köşeleri arasında 1º derecelik fark bulunmaktadır. Yer küre haritasına 3 boyutlu olarak bakıldığında, 360º’yi kapsayacak şekilde farklı açılar kullanılarak çeşitli istikametlerde ortay hat belirlenmesi gerekmektedir. Esasen GKRY, Yunanistan, Mısır, Lübnan ve İsrail, deniz yetki alanlarını sınırlandırmada bu yöntemi kullanmaktadırlar. Bu nedenle Mavi Vatan’da hak ve menfaatlerimize halel gelmemesi maksadıyla, devletimizin deniz yetki alanlarının belirlenmesinde milli menfaatlerimize uygun olan diyagonal hatları kullanması gerekmektedir. Ayrıca, Avrupa’da yaygın olarak kullanılan haritalarda da dünyanın küresel yapısından kaynaklanan eğimin dikkate alındığı görülmektedir. 

Tarafımca tespit edilen bu teknik ile Türkiye’nin karşılıklı kıyılarının sadece Mısır ve KKTC ile değil, bilhassa Libya, İsrail (ve Filistin), Lübnan ile de olduğu ortaya çıkmıştır. Bunu yıllarca dile getirmemin, bu konuda bilimsel çalışmalar kaleme almamın ardından ilk adım Libya anlaşması ileolmuştur. Bu fikrin hayata geçirilmesinin her zaman ifade ettiğimiz gibi Sayın Cumhurbaşkanının siyasi iradesi sayesinde olduğunu, aksi takdirde  makalelerimiz ve kitaplarımızdaki fikirler de diğer sayısız eserler gibi raflarda kalacağını hatırlatmamız yerinde olacaktır.

​27 Kasım 2019 tarihinde “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Hükümeti Arasında Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” İstanbul’da imzalanmıştır.

​Bu antlaşma sayesinde Libya ile Türkiye denizden komşu olmuşlardır.
 

Diğer yandan, GKRY 26 Ocak 2007 tarihinde Kıbrıs Adası’nın güneyinde 13 adet petrol arama ruhsat sahası ilan ederek bu sahaları ihale etmiş ve ihale edilen sahalardan 12 numaralı sahaya ait haklar ABD’nin Noble Energy Şirketi tarafından alınmıştır. Esasen GKRY, ilgili kıyı uzunlukları orantı prensibi ile hakkaniyet ve nısfet ölçüleri hilafına, başta Lübnan olmak üzere, sınırlandırma antlaşması imzaladığı ülkelerin deniz alanlarını bu ülkelerin uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve menfaatlerine aykırı şekilde elde etmiştir. Zira uluslararası deniz hukukuna göre deniz yetki alanları sınırlandırmasının, devletlerin ilgili kıyı uzunluklarının orantısına göre, adaların ana kıtaların önünü kapatmayacak şekilde ve ters yönde olup olmamaları dikkate alınarak yapılması gerekmektedir. Bu özel ilkeler, esasen adaların ana karalar kadar deniz yetki alanına sahip olamayacağı genel ilkesini teşkil etmektedir. Uluslararası mahkemelerin Libya-Malta ve Ukrayna-Romanya Yılan Adası davaları başta olmak üzere daha önce bahsedilen birçok davada vermiş olduğu kararlar da bu yöndedir. 

​Öyle ki, imzalanan bu antlaşmalarla; GKRY, İsrail’in asgari 12 numaralı parseli de kapsayacak şekilde 4.600 kilometrekare, Lübnan’ın 3957 kilometrekare, Mısır’ın ise 21.500 kilometrekare deniz yetki alanına sahiplenmiştir. 

​Benzer şekilde bir sınırlandırma antlaşmasının Yunanistan ve Arnavutluk arasında Arnavutluk aleyhine 27 Nisan 2009 yılında imzalanmış olması, ancak Arnavutluk Anayasa Mahkemesi tarafından 27 Ocak 2010’da geçersiz kılınmış olması bu konuda önemli bir emsal teşkil etmektedir.

​Nitekim GKRY ile imzaladıkları sınırlandırma antlaşmaları nedeni ile deniz yetki alanı kaybına uğradığının farkına varan kıyıdaş devletlerin bu antlaşmaları kendi anayasal kurumları vasıtası ile fesih etmeleri de söz konusu olabilecektir. 

​ GKRY’nin diyagonal hatlar esasına göre ilan ettiği MEB’i ve imzalamış olduğu sınırlandırma anlaşmalarına yönelik olarak dönemin GKRY Ticaret, Sanayi ve Turizm Bakanı Nicos A. ROLANDIS tarafından, “sınır olarak ortay hattın belirlenmesinin çok önemli ve kendileri için çok büyük bir başarı olduğunu, GKRY’nin bu anlaşma ile sahip olduğunun dört katı fazlası bir alanda egemenlik haklarına sahip olduğunu, GKRY’nin hakkından fazlasını aldığını” itiraf etmiştir.

​Bugüne kadar deniz yetki alanlarının belirlenmesinde düşey hat prensibini benimseyen devletimizin bu anlayışı terk edip, tıpkı birçok Avrupa devleti ve hatta GKRY gibi diyagonal hatlar prensibini uygulaması durumunda, Mısır, Suriye ve KKTC’nin yanı sıra Libya, İsrail, Filistin ve hatta Lübnan ile ilgili kıyıdaş devlet olarak antlaşma imzalaması ve böylece gerek ilgili kıyıdaşların ve gerekse kendisinin öngördüğünden daha fazla deniz yetki alanına sahip olması mümkün olabilecektir. Bu durumu tasvir edici muhtemel Türkiye ve İsrail arasındaki deniz yetki alanlarını gösterir harita aşağıda sunulmuştur.

Bu haritadan da açıkça görüleceği üzere karşılıklı kıyıları bulunan Türkiye ve İsrail bir sınırlandırma antlaşması imzalamış olsalar, zengin hidrokarbon yataklarının bulunduğu söylenen ancak GKRY’ninsahiplendiği 11 ve 12’nin tamamı; 8 ve 9’un büyük kısmı ile 7 ve 10’un bir kısmı İsrail’in olurken, Türkiye de Kıbrıs’ın güneyinde sözde 6, 7, 8 ve 10 no.lu parsellerde olmak üzere ilave deniz yetki alanına sahip olabilecektir. Ayrıca, Türkiye 5.700 km2’lik bir denizalanı (Kıbrıs Adasının(9.251 km2) yarısından fazla), İsrail ise 13.000 km2 denizalanı kazanabilecektir.

​Türkiye ve İsrail arasında bir sınırlandırma antlaşmasının imzalanması durumunda Yunanistan’ın GKRY ile deniz yetki alanları antlaşması yapması imkânı ortadan kaldırılmışolacak, GKRY’nin Mısır ile yaptığı deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması da bir anlamda kadük hale dönüşmüş olacaktır. 

​Bununla birlikte, İsrail gibi, Filistin de Türkiye’nin denizden komşusudur. Bu bağlamda Türkiye ile Gazze kıyıları arasında bir sınırlandırma anlaşması yapılmasının mümkün olduğu, iki devlet arasında bir sınırlandırma anlaşmanın imzalanması durumunda Filistin’in 10.200 km2deniz alanına sahip olabileceği değerlendirilmektedir.

Doğu Akdeniz’de yapılacak MEB sınırlandırmasında, Anadolu ile Afrika Kıtası sahilleri (Libya-Mısır) arasında “ortay hattın” esas alınması, “Ortay Hattın” kuzeyinde kalan Kıbrıs Adası ile Yunan Adalarının ters tarafta bulunmaları ve Anadolu sahillerinin önünü kapatmak suretiyle Türkiye’nin denize açılımını engelliyor konumda olmaları sebebiyle Lübnan ile Türkiye arasında bir deniz yetki alanları sınırlandırma antlaşması yapılması mümkün olup, tasviri sınırlandırma haritasının aşağıdaki gibi tezahürü muhtemeldir.

Esasen GKRY’nin izlediği ve Yunanistan’ın izlemeyi öngördüğü yöntemi Türkiye’nin izlemesi durumunda, Doğu Akdeniz’de asgari 186.000 km2’lik bir MEB alanına sahip olması gerektiği ortaya çıkmaktadır. 

​Türkiye’nin İsrail, Filistin ve Lübnan ile denizden komşu olduğu gerçeğinden hareketle; bu ülkelerle yapılacak MEB anlaşmaları sonrasında deniz yetki alanları sınırlarımızın Şekil-8’te gösterilen haritadaki gibi olması gerektiği ve MEB ilanımızın da öngörülen bu sınırlar dâhil edilecek şekilde ilan edilmesinin gerektiği değerlendirilmektedir.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar